ELEKTROMANYETİK


Bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalar elektromanyetik alan 
ve dalgaların çok küçük şiddet ve güçlerde dahi çeşitli biyolojik 
etkileri olduğunu göstermiştir.
Doğal çevrede bulunan alanlar, bu alanlardan bile çok daha düşük 
seviyelerde olduğu için, canlıların bu alanların olası etkilerine karşı 
evrimsel olarak edinilmiş özel bir korunma mekanizmaları olması 
da beklenemez. Bu durumda, bu çeşitli biyolojik etkilerin birinin 
değilse diğerinin  insanlara zararlı olma olasılığı yok sayılamaz. 
Birçok epidemiyolojik ve diğer bilimsel çalışma da bunu 
desteklemektedir. Öte yandan, bugüne kadar bu alanlarla, 
sebep oldukları iddia edilen çok sayıdaki kronik hastalık veya 
sağlık sorunu (kanser, düşük veya sakat doğum, bağışıklık sistemi 
zayıflaması  vb.) arasında bütün araştırmacıların üzerinde anlaştığı 
çok açık neden-sonuç ilişkileri gösterilememiştir. 
Bu bilimsel belirsizlik karşısında kişisel korunma ve toplum sağlığı 
açısından nasıl bir yol izlemeliyiz? En akılcı çözüm, temkinli 
davranıp öncelikle maliyeti çok yüksek olmayan bütün önlemleri 
almak, ancak maliyeti çok yüksek önlemleri almadan önce, 
toplumun karşı karşıya bulunduğu kanıtlanmış (ve bazıları daha 
büyük) riskleri de göz önünde bulundurmaktır. Alınabilecek 
önlemlerin maliyeti çok büyük olduğunda eldeki sınırlı kaynakların bu 
diğer kanıtlanmış risklerin azaltılması için kullanılması daha yararlı 
olabilir
Bugün çoğu insanın karşı karşıya kaldığı elektromanyetik alanların 
zararları sigara içmek, nükleer radyasyon, yoğun hava kirliliği, 
kronik yetersiz beslenme ve benzerlerinden olasılıkla daha az 
zararlıdır. Ancak maruz kaldığımız alanların  günden güne artıyor 
olması ve etkilerinin ancak uzun vadede ortaya çıkabilecek olması 
bu durumu değiştirebilir.
Toplum açısından baktığımızda önemli bir başka konu belli bir 
teknolojiden fayda görenlerle, o teknolojinin risklerini paylaşanların 
aynı kişiler olmamasıdır. Uygun düzenlemeler, vergilendirme, 
ve/veya serbest piyasa mekanizmalarıyla fayda/külfet  dağılımının 
adil olması sağlanmalıdır. Örneğin, cep telefonu üreticileri, cep 
telefonu yer antenlerinin insanları daha az etki altında bırakacak 
şekilde yapılmasının çok pahalı olacağını ve dolayısıyla bir önceki 
paragraftaki mantık uyarınca akılcı olmayacağını söyleyebilirler. 
Ancak burada tasarruf edilen para bir bütün olarak halkın parası 
değil, cep telefonu kullanıcılarının parasıdır. Korunması söz konusu 
olan sağlık ise antenlerin etkisi altında kalan tüm insanların sağlığıdır. 
Bu nedenle fayda/külfet hesaplarını yaparken faydayı ve külfeti 
görenlerin kimler olduğu akılda tutulmalıdır.
Elektromanyetik alanların  belli sağlık sorunlarına yol açtığı henüz 
kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlanmamışsa da, bu konudaki 
araştırmalar sürerken, insanları bilgilendirmek, ucuz önlemleri almak, 
ve fayda/külfet dağılımının adil olması için mümkün olan ne varsa 
yapılmalıdır. Bu bağlamda daha genel bir tartışma konusu şudur: 
Gerekli önlemlerin alınması için bir ürünün zararlı olduğunun 
ispatlanması yükü kamuya mı düşmektedir, yoksa yaygın olarak 
kullanılmaya başlanması için zararsız olduğunu göstermek  yükü 
onu üretenlere mi düşmektedir? İlkinde araştırma için gereken para 
bu ürünü kullansın kullanmasın herkesin cebinden çıkmaktadır, 
ikicisinde ise ürünün fiyatına yansıyarak o ürünü kullananların. 
Burada akılda tutulması gereken önemli bir nokta da bir teknolojinin 
hiçbir olası zararı olmadığını kanıtlamanın bilimsel olarak çok zor, 
hatta neredeyse olanaksız olduğudur.
Burada klasik devlet denetimi mekanizmalarına alternatif teşkil 
eden serbest piyasa sertifikasyon yaklaşımından da kısaca söz 
edeceğiz. Bir ürünün zararlarının tespiti  ve tüketiciyi koruyacak 
önlemlerin devlet yoluyla alınması çok uzun zaman almaktadır. 
Bu nedenle İsveç’de bir meslek örgütü olan TCO, bilgisayar 
kullanan çalışanları korumak için bir sertifikasyon programı 
başlatmıştır. Bu program, bigisayarların maliyetini çok artırmadan 
manyetik ve elektrik alanlarını mümkün olduğu kadar düşürmek, 
ve başka ergonomik özelliklerini iyileştirmek için geliştirilen bir 
standarda dayanmaktadır.
İsteyen şirketler gönüllü olarak bu sertifikasyon için başvurabiliyorlar. 
Tüketiciler bu yönde tercih belirttiği için bugün çoğu iyi marka 
TCO sertifikası almaktadır. Burada önemli olan, bilgisayarların 
elektrik ve manyetik alanlarının  düşürülmesi için, elektromanyetik 
alanların sağlığa zararları ile ilgili kesin bir sonuca varılmasının 
beklenmemiş olmasıdır. Tüketiciler, var olan sağlığa zararlı olma 
olasılığını önlem almak için yeterli bir neden olarak gördüklerini 
göstererek  TCO sertifikalı ürünleri tercih etmiş ve bu sayede 
bigisayarlar bugün önemli bir tehdit olmaktan çıkmıştır. Klasik 
devlet denetim mekanizmaları beklenseydi, olasılıkla daha uzun 
süre risk alınmış olacaktı. 

Batı ülkelerinde resmi veya kurumsal olarak kabul edilen, daha 
yüksek değerlere insanların maruz kalmaması gereken eşik 
değerlerinin  çoğu, yalnızca dokuların ısınmasına dayalı 
mekanizmalar göz önüne alınarak belirlenmiştir. Ancak bugün, 
ısınmaya dayalı olmayan ve çok daha düşük değerlerde 
gerçekleşebilen çok sayıda biyolojik mekanizma gündeme 
gelmiştir. Bu nedenle, bu yazıda sözü edilen eşik değerler, 
resmi eşik değerlerden daha düşüktür. Eski doğu bloku ülkelerinde, 
genel olarak batı ülkelerine göre çok daha düşük eşik değerlerin 
kabul edilmiş olması da ilginç bir gözlemdir.
Bu yazıda, yaygın olarak karşılaşılan üç elektromanyetik alan veya 
dalga kaynağı üzerinde durulacaktır: 50 Hertz (Hz) alternatif akım 
elektrik ağı, bilgisayar ekranları, radyo ve televizyon, cep telefonu, 
radar ve benzeri radyo ve mikrodalga  frekanslarında yayın yapan 
vericiler.

Elektrik ve manyetik alanlarının  ve elektromanyetik dalgaların 
hangi niteliklerinin (frekans, şiddet, güç,vb.) belirleyici  olabileceği, 
sağlık etkilerinin hangi doz parametresi ile orantılı olduğu, ve 
bunların eşik değerlerinin  ne olması gerektiği  tartışma konusudur. 
Ancak genel olarak, ne kadar uzun süre maruz kalınırsa zararın da 
o kadar büyük olabileceği düşünülebilir. Kısa süreli olarak  bu alan 
ve güçlere maruz kalmak modern dünyada neredeyse olanaksızdır 
(yanınızdaki birisi cep telefonu  kullanırken, yüksek gerilim hatlarının 
altından geçerken, vb.) Bu nedenle, daha uzun süreli olarak bu alan 
ve dalgaların etkisi altında kalmaktan kaçınmayı hedef almak, daha 
anlamlı gözükmektedir.
Bu alan ve dalgaların şiddeti veya gücü kaynağından uzaklaştıkça 
hızla azalır. Korunmada zamandan sonra ikinci etkin öğe uzaklıktır. 
Bazı tür alan ve dalgaların değişik şekillerde engellenmesi veya 
yansıtılması mümkün olmakla beraber bu yaklaşım genelde pratik 
değildir.

1 2 3 4 5 6 7 8

Design By Tasarimotesi.com